Paratiroid adenomu, boyun bölgesinde tiroid bezinin yakınında yer alan ve vücudun kalsiyum dengesini yöneten küçük paratiroid bezlerinde gelişen iyi huylu (kanser olmayan) bir tümördür. Temelde, “vücudun kalsiyum sayacı” gibi çalışan bu bezler aşırı miktarda paratiroid hormonu (PTH) salgılayarak kan kalsiyum seviyesinin yükselmesine neden olabilir. Tedavide ise en etkili yöntem cerrahi olarak bu adenomun çıkarılmasıdır. Hastanın genel durumuna ve adenomun özelliklerine göre farklı cerrahi ve cerrahi-dışı yaklaşımlar tercih edilebilir.

Hastalığın Nedenleri– Paratiroid hücrelerinde tek odaklı benign tümör gelişimi

– Sporadik mutasyonlar

– MEN 1 ve MEN 2A sendromları (nadir)

Risk Faktörleri– Kadın cinsiyet

– 50 yaş üstü

– Radyasyona maruz kalma

– Genetik yatkınlık

– Lityum kullanımı

Belirtiler– Halsizlik, yorgunluk

– Kas güçsüzlüğü

– Kabızlık

– Polidipsi ve poliüri

– Kemik ağrısı veya patolojik kırıklar

– Nefrolitiyazis (böbrek taşı)

Tanı Yöntemleri– Serum kalsiyum yüksekliği

– Parathormon (PTH) düzeyinin yüksek olması

– DEXA ile kemik mineral yoğunluğu ölçümü

– Sestamibi sintigrafisi

– Ultrasonografi ve 4D-CT görüntüleme

Tedavi Seçenekleri– Paratiroidektomi (adenomun cerrahi çıkarılması)

– İleri vakalarda minimal invaziv cerrahi teknikler

– Semptomatik olmayan hastalarda gözlem (bazı durumlarda)

– Kalsiyum düşürücü medikal tedavi (geçici olarak)

Olası Komplikasyonlar– Hipokalsemi (cerrahi sonrası geçici veya kalıcı)

– “Hungry bone” sendromu

– Ses kısıklığı (rekürren laringeal sinir hasarı)

– Tekrarlayan hiperparatiroidizm

Paratiroid Adenom Nedir ve Vücudu Nasıl Etkiler?

Paratiroid bezleri, tiroid bezinin hemen arkasında veya yakınında yer alan, genellikle dört adet küçük bezdir. Boyut olarak bir mercimek tanesinden biraz büyük olabilirler. Görevleri, kandaki kalsiyum seviyesini mümkün olan en hassas şekilde korumaktır. Kalsiyum, kemik sağlığından kas kasılmasına, sinir iletiminden kalp ritmine kadar pek çok hayati işlevde rol oynar. Kandaki kalsiyum düzeyinde ufak bir oynama bile vücutta zincirleme reaksiyonlara yol açabileceğinden, paratiroid bezlerinin düzgün çalışması oldukça önemlidir.

Paratiroid adenomu ise bu bezlerden birinde (ya da nadiren birden fazlasında) gelişen iyi huylu bir tümördür. İyi huylu olmasının anlamı, vücudun başka bölgelerine yayılım (metastaz) yapmaması ve genellikle çevre dokuları agresif şekilde işgal etmemesidir. Ancak ‘iyi huylu’ denmesi, hiçbir soruna yol açmayacağı anlamına gelmez. Aksine, paratiroid hormonunu kontrolsüz şekilde yüksek miktarda salgılayan bu tümörler, “termostatı bozulmuş bir klima” gibi sürekli ısıyı (yani kalsiyumu) yükseltir. Kandaki kalsiyum seviyesinin normalden çok fazla artması, bir dizi sorun yaratabilir.

Örneğin kemiklerden kalsiyum çekilmesi hızlanır ve bu durum kemiklerde zayıflamaya neden olabilir. Kişi kemik ağrıları, kolay kırılma riski veya uzun vadede osteoporoz gibi durumlarla karşılaşabilir. Böbrekler de fazladan kalsiyumu atmak için daha fazla çalışır; bu çaba böbrek taşlarına, hatta böbrek fonksiyonlarının yıpranmasına yol açabilir. Ayrıca yüksek kalsiyum, sindirim sistemi problemlerinden zihinsel dalgalanmalara kadar geniş bir yelpazede belirtiler yaratabilir. Dolayısıyla tek bir küçük bezdeki tümör, bazen tüm bedeni etkileyen karmaşık bir tablo oluşturabilir.

Paratiroid Adenomların Gelişmesine Ne Neden Olur?

Paratiroid adenomları, çok farklı etkenlerin bir araya gelmesiyle ortaya çıkabilir. Bunların başında genetik yatkınlık gelir. Bazı kişilerde, özellikle ailesel sendromlar (örneğin Multiple Endokrin Neoplazi Tip 1 veya “MEN1” denilen sendrom) söz konusu olduğunda paratiroid bezinde tümör gelişme olasılığı artar. Bir başka deyişle, ailede erken yaşta paratiroid hastalığı hikâyesi olanlarda risk daha yüksektir. Genetik mutasyonlar, vücudun belirli bir bölgesindeki hücre çoğalmasını kontrolden çıkararak adenom oluşumuna zemin hazırlayabilir.

Çevresel faktörler de bu tabloyu şekillendirebilir. Örneğin bazı kimyasallara (PCB, PBDE gibi) maruz kalındığında paratiroid bezlerinde büyüme tetiklenebileceği konusunda çalışmalar yapılmıştır. Bu kimyasallar, endokrin sistemdeki hormonların dengeli çalışmasını bozabilir. Uzun süreli maruziyet ya da yüksek dozda karşılaşma durumunda, paratiroid bezleri “uyarıya” fazlaca yanıt verip adenom geliştirebilir.

Yeterli kalsiyum alamayan veya devamlı olarak düşük kalsiyum seviyelerinde yaşayan kişilerde de risk artabilir. Neden mi? Çünkü paratiroid bezleri, “kalsiyum açığı” olduğunu algıladıklarında daha fazla PTH salgılamaya meyleder. Bu durum zamanla bezlerde hiperplazi (doku büyümesi) veya tek bir bezin aşırı çalışması sonucu adenom oluşumuna dönüşebilir. Öte yandan çok yüksek dozda D vitamini alımı gibi ters yönde bir etken de hormon dengesini bozabilir.

Bunların yanı sıra radyasyon öyküsü (örneğin boyun bölgesine alınan radyoterapi) de uzun vadede hücrelerde DNA hasarı yaparak bazı kişilerde paratiroid adenoma zemin hazırlayabilir. Vücudu bir “orkestra” gibi düşünürsek, her enstrümanın mükemmel bir ahenk içinde çalışması gerekir. Ancak genetik faktörler dış kimyasallar, beslenme bozuklukları veya radyasyon gibi etkenler “orkestranın dengesini” bozabilir ve sonuçta paratiroid adenomları gelişebilir.

Paratiroid Adenom Nasıl Teşhis Edilir?

Paratiroid adenomu sıklıkla kan testlerinde “yüksek kalsiyum” değerleriyle kendini gösterir. Eğer rutin kan tahlilleri sırasında, “kemik erimesi var mı yok mu” ya da “genel check-up” kapsamında kalsiyum düzeyi bakılır ve yüksek çıkarsa doktorlar genelde paratiroid hormon düzeyine de göz atar. Çünkü normalde kalsiyum yüksekse, paratiroid hormonunun düşük olması beklenir. Ancak kalsiyum yüksek, PTH düzeyi de normal ya da normalin üzerindeyse bu durum “bir şeyler yolunda gitmiyor” anlamına gelir ve paratiroid adenomu şüphesi artar.

Teşhiste görüntüleme yöntemlerinin de büyük yeri vardır. Ultrasonda, tiroid bezinin arkasında veya yanında “hipoekoik” (karanlık görünümlü), küçük ancak sınırlı bir kitle fark edilebilir. Ne var ki bazen paratiroid bezleri boyun bölgesi dışında “ektopik” yerleşimli olabilir veya çok küçük kaldığından ultrasonla görünmeyebilir. Bu gibi durumlarda nükleer tıp yöntemlerinden Teknesyum-99m sestamibi sintigrafisi devreye girer. Sestamibi maddesi, paratiroid dokusunu tutar ve “parlayan bir nokta” olarak adenomun yerini gösterir. Bu yöntem genellikle %80–90 civarında başarı sağlar.

Daha karmaşık vakalarda 4D-CT (dört boyutlu bilgisayarlı tomografi) veya MRI gibi gelişmiş görüntüleme teknikleriyle detaylı inceleme yapılabilir. Hedef, ameliyat öncesi adenomu net bir şekilde “mercek altına almak” ve tam olarak yerini belirlemektir. Bazen çok küçük ya da anormal konumda olan adenomu bulmak, define avına çıkmaya benzer. Her yöntemle adenomun yeri teyit edildikten sonra, cerrahi planlama çok daha kolay ve güvenli hâle gelir.

Paratiroid Adenomun Belirtileri Nelerdir?

Paratiroid adenomu, özellikle de hafif seyreden vakalarda, bazen tamamen belirti vermeden yıllarca sessiz kalabilir. Rutin tetkiklerde saptanan yüksek kalsiyum, çoğunlukla bu gizli “troublemaker”ın ortaya çıkış noktasını oluşturur. Bununla beraber, kalsiyum düzeyi yükseldikçe ve vücut bu duruma uzun süre maruz kaldıkça çeşitli belirtiler kendini göstermeye başlar.

İlk akla gelen semptomlar genellikle kemik ve kaslarla ilişkilidir. Kişi, kemiklerde yaygın ağrı, kolay yorulma ya da kas zayıflığı gibi şikâyetlerle karşılaşabilir. Nedeni, PTH hormonunun kemiklerden daha fazla kalsiyum çekmesidir. Uzun süreçte osteoporoza kadar giden bir tablo oluşabilir; bu da “uğraşmak istemediğiniz” türden bir problem olarak karşınıza çıkar çünkü kemiklerdeki hasar onarılması zor bir süreçtir.

Böbrekler de bu durumun cephesinde yoğun mesai harcar. Fazla kalsiyumun idrarla atılması, kum ve taş oluşumunu tetikleyebilir. Böbrek taşı atakları şiddetli ağrılara, bazen de üriner enfeksiyonlara yol açabilir. Ayrıca kronik olarak yüksek kalsiyum, böbrek fonksiyonunu yıpratarak uzun vadede böbrek yetmezliğine doğru ilerleyebilen riskler doğurabilir.

Mide ve bağırsak sistemi de nasibini alabilir. Kabızlık, iştahsızlık, bulantı, hatta nadiren pankreatit ya da ülser gelişimi görülebilir. Zihinsel ve duygusal alanda ise “unutkanlık, dalgınlık, mod düşüklüğü” gibi belirtilerle karşılaşılabilir. Yüksek kalsiyumun sinir sistemi üzerindeki etkisi, bazı hastalarda depresif belirtileri veya kaygı hâlini tetikleyebilir. Kalp ritminde bozulmalar, yüksek tansiyon gibi kardiyovasküler sorunlar da tabloya eklenebilir.

Paratiroid Adenom Tedavisinde Cerrahi Seçenekler Nelerdir?

Paratiroid adenomu tedavisinin belkemiğini cerrahi yöntemler oluşturur. Çünkü mevcut adenomu çıkarmadan, aşırı PTH üretimini tamamen durdurmak genellikle mümkün değildir. Ana prensip, hastayı kesin olarak rahatlatmak ve kandaki kalsiyum dengesini tekrar normale döndürmektir.

Cerrahinin geleneksel yolu, boyunda yapılan bir kesiden (genellikle 4–5 cm civarında) girip tüm paratiroid bezlerini tek tek incelemeyi ve anormal olanı çıkarmayı içerir. Buna “bilateral boyun eksplorasyonu” denir. Bu yöntem birden fazla adenomun veya yaygın hiperplazinin varlığında avantajlıdır. Çünkü cerrah, tüm bezleri görme ve sorunlu bez sayısını net şekilde belirleme imkânı bulur.

Günümüzde ise teknoloji ve tecrübenin artmasıyla birlikte “minimally invasive parathyroidectomy (MIP)” adı verilen, daha küçük kesilerle yapılan hedefe yönelik müdahaleler popüler hâle gelmiştir. Tek bir bezin adenomu söz konusuysa ve görüntülemeler net şekilde yeri belirliyorsa, MIP yöntemi hem estetik açıdan hem de hastanın konforu açısından tercih edilir. Yaklaşık 2–3 cm’lik bir kesiden girilerek sadece hastalıklı bez çıkartılır, diğerlerine dokunulmaz. Böylece iyileşme süreci kısalır, ameliyat sonrası ağrı azalır ve genelde hasta aynı gün taburcu olabilir.

Bazı özel durumlarda (örneğin çoklu bez hastalığı, genetik sendromlar veya tekrar eden hastalıklar) “subtotal paratiroidektomi” (toplam dört bezin 3’ünün tamamen, birinin ise kısmen alınması) veya “total paratiroidektomi” (dört bezin hepsinin alınması ve bir kısmının kol kasına ekilmesi) gibi daha ileri yaklaşımlar gerekebilir. Seçim, hastanın klinik durumu ve bezlerin yaygın tutulum gösterip göstermemesine göre yapılır. Her cerrahi yaklaşımın ortak hedefi, fazla çalışan bezi ya da bezleri ortadan kaldırarak kalsiyum dengesini yeniden kurmaktır.

Minimal İnvaziv Paratiroidektomi (MIP) Nedir?

Minimal İnvaziv Paratiroidektomi, kelimenin tam anlamıyla “nokta atışı” yapan bir cerrahi tekniktir. Hastalıklı bezin tam konumu ameliyat öncesi net olarak saptandığında uygulanır. Bu yöntem geleneksel boyun eksplorasyonuna kıyasla daha küçük bir kesi, daha az doku hasarı ve daha hızlı iyileşme dönemiyle öne çıkar. Aynı gün taburcu olma imkânı bile bulunmaktadır.

MIP sırasında, genellikle 2–3 cm’lik bir kesi üzerinden paratiroid bezi bölgesine erişim sağlanır. Ardından özel cerrahi aletler ve bazen intraoperatif PTH ölçümleri (ameliyat esnasında kanda PTH takibi) kullanılarak, “suçlu” bez adeta bir hazine sandığındaki mücevher gibi bulunup çıkartılır. Öteki bezlere dokunulmadan süreç tamamlandığı için, normal paratiroid bezleri işlevini korur. Bu da ameliyat sonrası hipokalsemi (düşük kalsiyum) riskini en aza indirir.

Benzetme yapılacak olursa, bu yöntem bir “gizli hazineyi bulup çıkarmak” gibidir. Hastanın vücudundaki fazladan çalışan o tek bez yok edildiğinde, vücut sistemleri genelde hızla dengeye döner. MIP, kozmetik açıdan da avantajlıdır, çünkü boyunda büyük bir iz yerine çok daha küçük bir iz bırakır. Bu özellikle estetiğe önem veren veya sosyal yaşamında görünür izlerden rahatsız olacak kişiler için de tercih sebebi olabilir.

Bununla birlikte MIP’nin uygulanabilmesi için, hastada yalnızca tek bir adenomu olması ve bu adenomun radyolojik olarak net biçimde lokalize edilebilmesi gerekir. Eğer birden fazla bezde adenom varsa veya tümörün yeri tam saptanamamışsa, daha klasik cerrahi yöntemler gündeme gelir. Ancak vakaların büyük çoğunluğunda tek bir bez sorumlu olduğundan, MIP sıklıkla ilk tercih olarak görülür.

Paratiroid Adenom Tedavisinde Ameliyatsız Yöntemler Var mı?

Paratiroid adenomu tedavisinde birincil ve kalıcı çözüm genellikle cerrahidir. Fakat ameliyat olmaya uygun olmayan veya cerrahiye izin vermeyecek kadar riskli hastalıkları bulunan kişilerde, ameliyatsız yöntemler de devreye girer. Bu yöntemlerin temel amacı, adenomu tamamen yok etmekten ziyade, kandaki kalsiyum dengesini mümkün olduğunca kontrol altında tutmaktır.

İlk olarak medikal tedaviden söz etmek gerekir. Bisfosfonatlar (alendronat gibi) ve kalsiyum emilimini kontrol altına alabilecek bazı ilaçlar (örneğin kalsimimetikler) burada devreye girer. Kalsimimetikler, paratiroid bezinin kanda yükselen kalsiyuma karşı hassasiyetini artırır. Böylece bez, “kalsiyum zaten yüksek, daha fazla PTH üretmeme gerek yok” mesajı alır ve hormon salınımını kısmen baskılar. Bu sayede kalsiyum seviyesi bir miktar düşer veya daha stabil seyreder.

Ancak ilaç tedavileri adenomu yok etmez; sadece “hasarı kontrol” altına alır. Uzun dönem kullanımlarda da hastanın böbrek fonksiyonları, karaciğer enzimleri ve genel sağlık durumu yakından takip edilmelidir. Ayrıca hiperkalseminin kalıcı çözümü olmadığını unutmamak gerekir.

Bazı vakalarda radyofrekans ablasyon veya etanol ablasyonu gibi minimal invaziv girişimler de gündeme gelir. Bu tekniklerde, görüntüleme eşliğinde adenoma küçük iğnelerle girilerek tümörü kısmen tahrip etmek amaçlanır. Yine de bu yöntemler deneyimli merkezlerde ve çok dikkatli uygulanmalıdır. Seçilecek metod, hastanın genel durumuna, adenomun boyutuna ve yerleşimine göre değişir.

Paratiroid Adenom Tedavisinde Etanol Ablasyonu Nedir?

Etanol ablasyonu, ameliyattan kaçınmak zorunda kalınan veya ek cerrahi girişimlere uygun olmayan kişilerde, paratiroid adenomunu kısmen yok etmeyi hedefleyen bir yöntemdir. Ana mantık, tümör dokusuna “tahrip edici” bir madde olarak etanol (alkol) enjekte edip bezin fonksiyonunu azaltmaktır. Ultrasound eşliğinde, ince bir iğne ile tam olarak adenomun içine girilir ve kontrollü biçimde etanol verilir.

Etkisi, tümör hücrelerinde protein denatürasyonuna ve damarlarda pıhtılaşmaya neden olarak hücre ölümünü tetiklemeye dayanır. Bir nevi “zararlı otları yakmak” gibi düşünebilir. Otlar tamamen yok olmamış olsa da baskılanır ve büyümeleri engellenir. Etanol ablasyonu sonrasında, kanda PTH ve kalsiyum seviyeleri bir miktar düşer ya da en azından kontrol altına alınır. Ancak her hasta için aynı oranda başarıdan bahsetmek zordur. Bazı hastalarda tekrar tekrar ablasyon yapmak gerekebilir, bazı hastalarda ise yan etkiler (geçici ses değişikliği, boyunda ağrı vb.) ortaya çıkabilir.

Yine de seçilmiş vakalarda ve deneyimli ellerde uygulandığında oldukça değerli bir alternatif sunar. Özellikle ciddi kalp, akciğer sorunları nedeniyle ameliyat riski çok yüksek hastalarda veya daha önce boyun cerrahisi geçirmiş ve tekrar operasyonu kaldıramayacak kişilere “kurtarıcı” bir yaklaşım olabilir. Bu işlemin başarısı, adenoma erişimin kolaylığına, tümörün büyüklüğüne ve hastanın genel durumuna bağlı olarak değişir.

Tedavisiz Bırakılan Paratiroid Adenomun Riskleri Nelerdir?

Paratiroid adenomu tedavi edilmediğinde, vücutta kalsiyumun yüksek seyrine bağlı olarak bir dizi istenmeyen etki belirir. Öncelikle kemikler, kalsiyum deposu işlevi görür. Aşırı PTH, kemiklerden kalsiyum çekimini artırır; bu süreç uzun sürdüğünde kemik yoğunluğu düşer, osteoporoz riski artar ve en ufak bir çarpma bile kırığa yol açabilir.

Böbrekler de bu “fazla kalsiyum” yükünü taşıyamaz hâle gelir. Fazla kalsiyumu atmaya çalışırken böbrek taşı oluşumu artar, sık sık taş düşürme atakları yaşanabilir. Uzun vadede böbrek fonksiyonları kötüleşebilir. Kronik böbrek hastalığına ilerleyen tablolar bile söz konusu olabilir.

Kalp ve damarlarda ise yüksek kalsiyum, damar sertliğini (ateroskleroz) tetikleyebileceği gibi, ritim bozukluklarına da zemin hazırlayabilir. Bazı hastalarda yüksek tansiyon, kalp kapakçıklarında kireçlenme gibi problemler görülebilir. Sindirim sisteminde, yine yüksek kalsiyumun uyarıcı etkisiyle mide ülserleri, kabızlık veya pankreatit gibi can sıkıcı hastalıklar gelişebilir.

Sinir sistemi de bu durumdan payını alır. Kronik yorgunluk, unutkanlık, odaklanma güçlüğü, hatta bazı vakalarda depresyon benzeri ruh hâli dalgalanmaları görülür. İleri düzeyde kontrolsüz hiperkalsemi “hiperkalsemik kriz” adı verilen acil bir tabloya varabilir; bu durumda bilinç bozukluğu, şiddetli susuzluk, kalp ritminde ciddi sorunlar hatta koma görülebilir. Dolayısıyla paratiroid adenomu yalnızca basit bir “kitle” olmaktan çok, vücudun pek çok sistemini domino taşı gibi etkileyebilen bir bozukluktur. Tedavisiz kalması, zaman içinde artan ve birikerek daha ciddi hâle gelen sorunlara yol açabilir.

Paratiroid Adenom Cerrahisi Ne Kadar Etkilidir?

Doğru tanı ve iyi bir cerrahi planlamayla paratiroid adenomunu çıkarmak, çoğu hastada sorunu kalıcı olarak çözer. İstatistiklere bakıldığında, deneyimli ellerde yapılan ameliyatlarda başarı oranının %95’in üstünde olduğu görülür. Yani uygun hastada, tek bir cerrahi girişimle gereksiz yere aşırı PTH salgılayan bez ortadan kaldırılır ve vücudun kalsiyum dengesi genellikle hızla normalleşir.

Cerrahi öncesi görüntüleme tekniklerinin gelişmiş olması, cerrahın ameliyat esnasında sürprizlerle karşılaşma ihtimalini düşürür. Adenomun yeri kestamibi sintigrafisi, ultrason veya 4D-CT yardımıyla net biçimde bulunabildiğinde, ameliyat da o kadar pratik ve hedefe yönelik hâle gelir. Özellikle minimal invaziv teknikler sayesinde hastaların iyileşme süreleri kısalır, boyunda büyük izler yerine küçük ve daha az fark edilen kesiler kalır.

Elbette her ameliyat gibi paratiroid cerrahisinin de riskleri vardır: Ses tellerini kontrol eden sinirin (rekürren laringeal sinir) zarar görmesi, geçici veya kalıcı hipokalsemi (amelyat sonrası bezlerin toparlanması sürecinde görülebilir) vb. Ancak bu komplikasyonların sıklığı, alanında uzmanlaşmış cerrahların elinde oldukça düşüktür. Kaldı ki tedavi edilmeyen paratiroid adenomu sonucu ortaya çıkabilecek uzun vadeli sorunlar (böbrek yetmezliği, şiddetli osteoporoz, kardiyak riskler vb.) göz önüne alındığında, cerrahinin kısa vadeli riskleri genelde çok daha kabul edilebilirdir.

Nüks (tekrar etme) oranları da oldukça düşüktür. Birden fazla bezin etkilendiği veya kalıtsal sendromların eşlik ettiği durumlar dışında, tek bez adenomu çıkarılan hastalarda genellikle hayat boyu kalıcı iyileşme sağlanır. Cerrahi sonrasında hastalar sık sık “Kalsiyumum normal seviyeye indiğinde yorgunluğum da uçup gitti!” şeklinde yorumlar yapar, bu da ameliyatın ne kadar etkili olduğunun göstergesidir.

Paratiroid Adenom Ameliyatı Sonrası Bakım Nasıl Yapılır?

Başarılı bir ameliyatın ardından, hastalar genellikle aynı gün veya ertesi gün evlerine dönebilir. Ameliyatın boyutu, kullanılan teknik ve hastanın genel sağlığı, hastanede kalış süresini belirleyen faktörlerdir. Minimal İnvaziv Paratiroidektomi (MIP) geçiren hastalarda, kesi çok küçük olduğu için yara bakımı da daha kolay olur. Yaranın temiz ve kuru tutulması, önerilen pansuman kurallarına uyulması yeterlidir. Genellikle 24 ila 48 saat sonra hastaların banyo yapmasında sakınca bulunmaz.

En önemli konulardan biri, ameliyat sonrası kanda kalsiyum seviyelerinin aniden düşme ihtimalidir. Çünkü fazla çalışan bez çıkarıldığında, vücut yeni duruma alışana kadar normal bezler “dinlenme modunda” kalmış olabilir. Bu nedenle bazı hastalara kısa süreli kalsiyum ve D vitamini desteği verilir. Kişi, ellerde veya dudak çevresinde karıncalanma, kaslarda kramplar gibi belirtiler fark ederse hemen kalsiyum desteğini artırması gerekebilir. Bu dönemde düzenli kan kontrolleri yapılır.

Ameliyat sonrası ilk haftalarda ağır egzersizlerden uzak durmak faydalıdır, ancak hafif yürüyüşler gibi günlük aktiviteler genellikle desteklenir. Boyunda ve kesinin olduğu bölgede hafif ağrılar veya gerginlik hissi normaldir, bu durum zamanla düzelir. Kesi izi de birkaç ay içinde belirgin şekilde hafifler. Ses kısıklığı, özellikle ameliyat sonrasında ortaya çıkarsa çoğunlukla geçicidir; ses tellerinin kontrolünü sağlayan sinir etkilenmiş olabilir veya ödem gibi faktörlerden kaynaklanabilir. Çoğu kişi birkaç hafta içinde eski ses tonuna kavuşur.

Paratiroid Adenom Tedavisi Sonrası Nüksetme Olabilir mi?

Tek bez adenomu olup bu bez çıkarıldığında, nüks oranı oldukça düşüktür. Ama söz konusu tıp olduğunda “sıfır risk” ifadesini kullanmak mümkün değildir. Ailesel sendromlar, çoklu adenom varlığı veya subtotale yakın cerrahi yapılan durumlar nüks ihtimalini artırabilir. Ayrıca bazen gözden kaçmış küçük bir ek adenom ya da sonradan oluşan yeni bir tümör de yıllar sonra tekrar kalsiyumun yükselmesine yol açabilir.

Erken dönemde, yani ameliyattan sonraki ilk altı ay içinde kalsiyum değerleri yüksek bulunuyorsa buna “persistan (kalıcı) hiperparatiroidi” denir. Bu durumda adenomun tam çıkarılamamış olması, başka bezlerde de sorun olması veya radyolojik saptanamayan ektopik bir bez bulunması gibi sebepler sorgulanır. Gerçek nüks ise ameliyattan uzun süre sonra, normal seyretmiş kalsiyum ve PTH değerlerinin yeniden bozulmasıyla anlaşılır.

Bu yüzden ameliyattan sonra kalsiyum ve PTH değerlerini zaman zaman kontrol ettirmek önemlidir. Bir örnekle açıklamak gerekirse, “bir defa hırsızı yakalayıp evden uzaklaştırdınız” diyelim. Ama kapıları asla kilitlemezseniz, ileride tekrar hırsızlık olayı yaşanabilir. Bu nedenle “kapıların kilitli olduğunu”, yani kalsiyum değerlerinin normal seyrettiğini düzenli ölçümlerle teyit etmek gerekir.

Nüks olduğunda, genelde ileri tetkiklerle hangi bezin yeniden sorun çıkardığı saptanır ve gerekiyorsa ikinci bir cerrahi planlanır. Bu ikinci ameliyatlar daha karmaşık olabilir ve alanında uzmanlaşmış merkezlerde yapılması daha güvenlidir. Ancak genel olarak bakıldığında, “tek bez-tek adenom” senaryosunda başarılı bir operasyonun ardından, büyük çoğunluk ömür boyu kalıcı iyileşme deneyimler.

Paratiroid Adenom Uzun Vadeli Sağlık Üzerinde Nasıl Bir Etki Bırakır?

Tedavi edilip ortadan kaldırıldığında, paratiroid adenomu çoğu hastada uzun vadede büyük bir sorun yaratmaz. Hasta, yeniden normal kalsiyum seviyesine kavuşur ve PTH dengesi sağlanır. Bu da kemik sağlığından böbrek fonksiyonlarına kadar vücuttaki pek çok yapının toparlanmasına olanak tanır. Örneğin uzun süredir yüksek kalsiyumla yaşayan birinde kemik yoğunluğu düşük seyrediyorsa, ameliyat sonrasında kemiklerde belirli oranda iyileşme görülür. Benzer şekilde sık sık böbrek taşı döken kişilerde taş oluşumu sıklığı azalır.

Ancak teşhis ve tedavi geciktikçe, bazı hasarlar geri döndürülemez hâle gelebilir. Çok uzun süreli hiperkalsemi, bazen kalpte ve damarlarda kireçlenmeye katkıda bulunabilir, kronik böbrek hastalığını tetikleyebilir veya kalıcı kemik kayıplarına yol açabilir. Bu nedenle erken tanı ve tedavi, uzun vadeli zararların en aza indirilmesi açısından önemlidir.

Öte yandan ameliyat sonrası süreçte yaşam kalitesindeki düzelme, dikkat çekicidir. Hastalar, daha önce varlığını bile fark etmedikleri “sürekli yorgunluk, halsizlik, ruh hâli değişiklikleri” gibi belirtilerin yok olduğunu ifade edebilir. Vücudun “sessiz düzenleyicisi” olan kalsiyum dengesi, eski rayına oturunca genel sağlık hissi ve enerji seviyesi artar. Kişi yeniden günlük aktivitelerine daha rahat katılabilir, egzersiz yaparken veya yürüyüşe çıkarken kendini daha zinde hissedebilir.

Paratiroid Adenomu Ameliyatı Fiyatları Ne Kadar ?

Ortalama Paratiroid Adenomu Ameliyatı fiyatları için lütfen bizimle iletişime geçin.

Paratiroid Adenomu Ameliyatı Olanların Yorumları

Prof. Dr. Gürkan Yetkin'un hasta yorumları için Google Haritalar'a göz atabilirsiniz.

Paratiroid Adenomu Ameliyatı Yapan Doktorlar & Hastaneler

Paratiroid Adenomu Ameliyatı genel cerrahlar tarafından uygun alt yapıya sahip devlet veya özel hastanelerde yapılır.

İstanbul'daki Muayenehane Konumu

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

WhatsApp Hemen Bilgi Al
Bize Ulaşın!